Zaman nedir ?
Birçok kavram için: “Biliyorum fakat ifade etmeye çalışınca tam anlatamıyorum deriz”. İşte hayatımızdaki sayısız kavrama burun kıvıran ve bu kavramların üstüne basa basa tepeye tırmanan ve tabiri caizse onlara hükmeden şey zamandır.
Zaman kavramı felsefe, din ve bilimin tek ortak noktası olmuştur yani üçü de zamanı net bir şekilde ifade etmeye çalışmaktan hep kaçınmıştır. Ve üçü için de hep bir bilinmeyene atıf vardır. Belki bir kavram için tek evrende sadece üç boyutu anlayıp kavrayabilen insanoğlu, dördüncü boyut olarak kabul edilen zamanı tam algılayamadığı yahut farklı algıladığı için tam ifade edemiyor olabilir mi?
Yapılan son araştırmalara göre zaman, Kuantum Fiziği’ne dayanarak, tek bir bütün halinde yani geçmiş, şimdiki zaman ve gelecekten oluşuyor. Ancak psikolojik bir illüzyon yaşıyoruz ve zamanı sadece ilerleyen bir kavram olarak görüyoruz. Programlanma şeklimiz böyle de diyebiliriz.
Bu bir illüzyonsa doğal olarak şunu düşünüyoruz: Zaman manipüle edilebilir mi? Bununla ilgili iki teori var. Biri yüksek hıza ulaşarak mesela ışık hızı ve çok ama çok büyük bir kütlenin çekimini kullanmak mesela kara delik. Ancak bunlar sadece birer teori şuan için.
Bana kalırsa zamanı manipüle etmenin en güzel yollarından biri de gözlerimizi kapatıp hayal etmek.
Bunu hem geçmiş hem de gelecek için kullanabiliyoruz. Geçmiş için elimizde kitaplar, kayıtlar, belgeler, ve kazılar var. Böylece hayal gücümüzdeki renklere renk katıyoruz. Geçmişi daha canlı, daha gerçekçi görebiliyoruz.
Gelecek için ise bu araçlara sahip değiliz fakat, işte bu noktada müthiş bir özgürlük bizi bekliyor; her şeyden bağımsız bir hayal gücü. Daha önce görmediğimiz bir renk, daha önce tatmadığımız bir tat, daha önce tanık olmadığımız bir yönetim şekli ve tabi ki görmediğimiz canlıları istediğimiz şekilde hayal edebiliyoruz. Hiç bir kısıtlama, engel, kural olmadan.
Nitekim hayatı boyunca , anlayamadığımız zaman kavramının içini dolduran Stephan Hawking de böyle yapmış. Yaşadığı sağlık problemleri nedeniyle ayaklarını, ellerini, zamanla konuşma yetisini bile kaybetmiş.
Normal bir insan bir dakikada seksen yüz kelime kullanıyor, Stephan Hawking ise bir dakikada beş kelime yazabiliyor. Ancak on iki kitap ve yüzlerce makale yazmış. Kitapları en çok satanlar listesine girmiş ve Newton için kurulan Lucas Kürsüs’ünün başına getirilerek “profesör” unvanını aldı.
Hayal kurmaya ve düşünmeye devam etmiş, hangi şartlar altında olursanız olun düşünmek ve üretmek bizim elimizde diyor yaşantısıyla. Kimileri zamana karşı durarak hayatına devam ettiğini söylüyor.
Bense hareket eden cisimler için zamanın daha yavaş aktığı fikrini kullandığını ve bu yüzden hareket ederek yani düşünerek zaman yarattığını, zamana meydan okuduğunu, zamanı durdurduğunu, zaman kazandığını düşünüyorum. Böylece zamanı araştıran, zamanı okumaya çalışan adamın “zamansızlaşmanın” en somut örneği olduğuna.
Benim sorularım: Zaman var mı? Zaman bilinci var mı? Zamanın bir hikayesi olsa nasıl olurdu? Cevap bulmaya çalışırken öncelikle bu bilgilerle boğuştum.
Zaman antik çağlardan itibaren mitolojilere konu oldu, filozofların düşüncelerinde, bilim adamlarının ilgi odağı oldu. Algılanamayan ancak en çok yorum yapılan bir alan.
Bilim zamanı sayısız teoriye dayandırarak anlatmaya çalışır. Newton hiçbir şeye bağlı olmaksızın eşit bir şekilde akan tanımını yapıyor ve buna katılıyorum çünkü evrende bulunan en adaletli kavram olduğuna inanıyorum. Herkese karşı işleyiş şekli aynı.
Einstein için görelilik mevcuttu tabiki ışık hızına ulaşacabileğimiz gün.
Filozoflar için ise, en önemli soru zaman mekan ve cisim aynı anda mı yaratılmıştır, farklı zamanlarda mı? Zaman var mıdır yoksa insanların icat ettiği bir şey midir?
Zamanın sonsuz olduğunu söyleyenler de mevcut. Zamanın çoktan yaşanıp bittiğini bizim yaşadığımızı sandığımızı söyleyenlerde.
Dinde zamanı ise genel olarak değil de özel olarak değinmek istiyorum. An ve zaman olarak. An noktası hem zamanın hem de dairenin merkezidir. An ve zaman bir pergelin iki bacağı gibidir. Bir ayağı merkezde yani anda diğer ayağı da hareketlidir, zamanı gösterir.
Semah yapanların bir ayağını sabit tutup diğer ayağıyla sabit olanın etrafında dönmeleri anı ve zamanı sembolize edermiş. Zamanda geçmiş ve gelecek farklı anlamlar taşır gözümüzü kapatıp hayal ettiğimiz anda herşey tek noktada birleşir. İnsan, an kainat zaman.
Divan şairlerinden Ziya Paşa Terci-i Bend’de insan zaman değirmenindeki buğday tanelerine benzetilmektedir.
Antik Yunan’da zaman çocuklarını yutan bir deve (Kronos).
Halk şairlerimiz Yunus Emre ve diğerleri zaman için “kuş” ve “yel” motiflerini sık sık kullanmışlardır. Hepsi dünyanın geçiciliğini belirtmek maksatlıdır.
Ömer Hayyam’ ın determinizmini zamanı kullanarak en iyi ifade eden rubai’si:
Dünyanın ilk kili ile son insanın hamurunu yoğurdular,
Ve orada son harmanın tohumunu ektiler:
Ve ilk yaratılış sabahı
Son fecirde okunacak şeyi yazdılar.
Tüm bu tanımlar hikayeler bana kaosu çağrıştırdı. Zaman kaos gibi. Aslında yapılan son araştırmalarla anda her şeyi aynı anda yaşayamayacağımız için aklın kendine göre geliştirdiği bir yolu izlediği dolayısıyla zamanı sürüp giden bir ok gibi algıladığını düşündüm.
Buna rağmen bir kaos hakim. Madem öyle bu çatışmadan faydalanmalıyız.
Zamanla ilgili tüm öğrendiğim, bir çember içinde sürekli aktığı, başladığı yere hep vardığı ancak bunun bir bitiş değil sonsuzluğu temsil ettiği.
Dünya’nın kendi ekseni etrafında dönerek bir günü tamamlaması ve o günü sonlandırması ve yeni bir güne başlaması. Aynı zamanda güneşin etrafında dönerek başladığı noktaya geri dönerek bir yılı tamamlaması ve yeni bir yılın kapılarını bize açması.
Ve bu çemberin, bu dönmenin asla bir öncekinin aynısı olmaması. Her çemberde başka hatıralar, tecrübeler, insanlar biriktirerek. Her günün ve her yılın bir başka akması. İnsanoğlu değişerek ve gelişerek hep başladığı noktaya geri dönüyor. Zaman nedir?