“Bilim Kadınları İçin” programını tüm ülkeler arasında en çok destekleyen 5. ülke konumunda bulunan L’Oréal Türkiye, genç ve yetenekli Türk bilim kadınlarını 18 yıldır desteklemeye devam ediyor ve son 4 yıldır, üst üste ülkemize yeni “Uluslararası Yükselen Yetenekler” kazandırılmasını sağlıyor.
Bu haftaki konuğumuz L’Oréal Türkiye ve UNESCO Türkiye Milli Komisyonu iş birliğinde bu yıl 18. Kez hayata geçirilen “Bilim Kadınları İçin” programı kapsamında ödül almaya hak kazanan 2020’nin genç ve yetenekli, Türk bilim kadınlarından biri de Doç. Dr. Dilek Dündar Erbahar oldu.
Sizi kısaca tanıyabilir miyiz?
İsmim Dilek Dündar Erbahar. 15 yılı aşkın süredir TÜBİTAK Marmara Araştırma Merkezi’nde görev yapıyorum. 2012 yılında Gebze Teknik Üniversitesi’nde doktora derecesi aldım. 2016 yılında yayımlanan Sıvı Ortamda Amin Türevlerinin Doğrudan Tespiti için Metal Oksit Bazlı İnce Filmlerle Modifiye Edilmiş Piezoelektrik Dönüştürücülerin Kullanımı çalışmasının patentini aldım. Yaptığım çalışmalar neticesinde TÜBİTAK MAM 2016 Yılı Başarı Ödülleri’nde ve L’Oréal-UNESCO 2020 Bilim Kadınları İçin Ödülleri’nde ödüle layık görüldüm. Bilim Kadınları İçin programından destek kazanan araştırmam, “Yeni Döndürülmüş Çift Katmanlı Grafen Tabanlı Kimyasal Sensörlerin Zehirli Gazların Algılanmasında Kullanılması” ismini taşıyor.
Başarı hikayenizi kısaca anlatabilir misiniz?
Güvenlik, çevre ve sağlık alanlarında kullanmak üzere gaz ve sıvı ortamda çalışan kimyasal sensörlerin geliştirilmesi, sensör test ve karakterizasyon işlemleri, sensör dizisi konfigürasonu, veri değerlendirme metotlarının uygulanması ve sonrasında geliştirilen sensörler ile uygulamaya özgü cihaz geliştirilmesi konularında araştırmalar yapıyorum. Kimyasal sensörlerinin verimliliği ve algılamanın başarısı, sensörlerde kullanılacak algılayıcı molekülün performansına bağlı olduğu için sensör hassasiyeti temel araştırmalardaki güncel gelişmeler ışığında önemli ölçüde artırılabiliyor. Literatür araştırmalarımda ve güncel gelişmeler doğrultusunda; yoğun madde fiziğinde çığır açan bir çalışmaya göre yeni “döndürülmüş” çift katmanlı grafen molekülünün, grafenden daha üstün, olağanüstü ve beklenmedik özellikler gösterdiğini ve bu malzemenin oldukça hassas bir sensör algılama malzemesi olarak kullanım potansiyeline işaret ettiğini gözlemledim. Bu nedenle bu çalışma kapsamında sensörlerde algılayıcı malzeme olarak kullanmayı ve zehirli gazların tespitine yönelik yüksek hassasiyette kimyasal sensörlerin geliştirilmesini hedefledim.
Bağlı olarak çalıştığınız üniversitenin ismi? Biriminiz? Ünvanınız nedir?
2005 yılından bu yana TÜBİTAK Marmara Araştırma Merkezi Malzeme Enstitüsü, Sensör Teknolojileri Proje Grubu’nda Başuzman Araştırmacı/Doçent olarak görev alıyorum.
Çalışmakta olduğunuz bilim alanını ve niçin bu alanda çalışmayı seçtiğinizi birkaç satırla açıklar mısınız?
Deneysel fizik, fiziğin veri toplama, veri toplama yöntemleri, detaylı kavramsallaştırmalar ve laboratuvar deneylerinin gerçekleştirilmesiyle ilgilenen tüm disiplinlerini kapsıyor. Çalışma alanım olan sensör teknolojileri; anabilim dalım olan fiziğin yanı sıra kimya ve elektronik gibi farklı dalları da kapsayarak disiplinler arası, bütüncül bir bilimsel bakış açısı sunarak savunma, sağlık ve çevresel uygulamalara çözüm sunan ve önem arz eden bir alan. Gerçek dünyanın problemlerinin çözümünde yeni teknolojiler ve güncel bilimin uygulamalarına yönelik metotların kullanılması bu alanı seçmemim temel sebeplerini oluşturuyor.
Araştırmanızın sonunda hangi sorunu çözmeyi hedefliyorsunuz? Bunun neden önemli olduğunu düşünüyorsunuz?
Günümüzde halk sağlığı ve çevre için tehlike arz eden, algılanabilmesi ve teşhis edilebilmesi güç olan çok çeşitli zehirli gazlar bulunuyor. Zehirli gazlardan kaynaklanan riskler; savaş, terör saldırısı, sabotaj ve kundaklama olayları, doğal afetlerde bu maddeleri bulunduran tesislerde meydana gelen hasar ve sızıntı, endüstriyel alanda kullanılan kimyasalların nakliyesi esnasında meydana gelen ulaşım kazaları, kimyasal madde üreten tüm fabrikalar, kimyasal depolar ve kullanım esnasında meydana gelen yangınlar, bilimsel veya endüstriyel araştırma laboratuvarlarındaki teknolojik kazalar şeklinde sıralanabilir. Bu gazların zamanında ve doğru şekilde tespiti, savunma alanında ve sivil alanda gerekli tedbirlerin hızlıca alınması ve meydana gelebilecek sağlık risklerinin en aza indirilmesi bakımından son derece önemli. Bu nedenle bir sensör ve/veya algılama sistemi kaçınılmaz bir bileşen haline geliyor.
Yaptığınız araştırma, topluma hangi yönleri ile nasıl bir katkı sağlayacak?
Projenin öngörülen çıktısı zehirli gazlara karşı yüksek algılama hassasiyetine sahip, üstün performanslı, seri üretime uygun, ekonomik, düşük güç tüketimine sahip, kompakt kimyasal sensörler geliştirilmesidir. Geliştirilmesi hedeflenen sensör sisteminin sanayiye ve ulusal güvenliğe aktarılması sayesinde askeri ve endüstriyel alanlarda gerek ilgili güvenlik birimlerinin gerekse sanayi kuruluşları ile çeşitli kamu kurum ve kuruluşlarının taleplerini karşılayacak bir ticari ürüne -örneğin elde taşınabilir gaz detektörleri gibi- dönüştürülmesi, ülkemize katma-değer sağlayacaktır.
Zehirli gazların tespitinin, temel araştırmadan başlayıp sensör olarak ürün haline getirilmesi ve bu ürünün piyasaya sürülmesine kadar uzanan uzun bir teknolojik yolu olduğu biliniyor. Ar-Ge’den başlayarak yeni bir teknolojik ürün geliştirilmesinin ve bu ürünün ticarileştirme aşamasına getirilmesi ile yeni/yerli markalar oluşturulmasının ülkemize katma değer kazandıracağı ve uluslararası düzeyde rekabetçi bir hale getireceği biliniyor, bu durum ülkemiz için kritik önem arz ediyor.
Benzer araştırmaların dünyada geldiği nokta nedir? Araştırmanız dünyada bir ilk mi olacak?
Zehirli gazların algılanmasında İyon Mobilite Spektroskopisi, Foto İyonizasyon Dedektörü, Alev Fotometrisi gibi birçok farklı teknoloji halen kullanılmakla birlikte bu cihazların seri üretim maliyetinin yüksek olması, kullanımları için uzman personele ihtiyaç duyulması ve yüksek güç tüketimi gibi sorunları henüz aşılamadı. Kimyasal sensörler sözü edilen uygulama alanları için yüksek algılama hassasiyetleri, üstün algılama performansları, seri üretime uygunlukları, ekonomik olmaları, düşük enerji gereksinimleri ve boyutları nedeniyle uygun teknolojik yöntemlerdir. Bu çalışmada, yeni “döndürülmüş” çift katmanlı grafenin ülkemizde ve dünyada ilk kez sensör uygulamalarında kullanılmasıyla yüksek hassasiyette kimyasal sensörlerin geliştirilmesi amaçlanıyor.
Uygulamaya ne zaman geçebileceğinizi düşünüyorsunuz?
Çalışmanın süresi (çalışma kapsamında kullanılacak sarf malzemelerin satın alma süreci, tasarım, sensör geliştirme, testler, validasyon ve demonstrasyon) 1 yıl olarak planlandı, bu sürenin sonunda zehirli gazlara karşı ultra duyarlı, seri üretime uygun sensörlerin geliştirilmesi öngörülüyor.
Bir bilim kadını olarak profesyonel hayatınızda zorluklarla karşılaştınız mı, bunlar nedir, nasıl üstesinden geldiniz?
Bir bilim kadını olarak profesyonel hayatımda bir zorlukla karşılaşmadım ancak genel olarak günümüzde bilim insanlarının başarıları araştırmalarının kalitesine göre değil, hak kazandıkları projelerin bütçesi, yayınladıkları çalışma sayısı ve buldukları sonuçların kamuoyunun ilgisini ne kadar çektiğine göre değerlendiriliyor, bu bir zorluk ya da baskı olarak belirtilebilir.
Bilim kadını olmak sizce bugün genç öğrenciler için yeterince çekici ve tercih edilebilir bir meslek mi?
Değişen dünya atmosferinde, gelecek nesillerin önümüzdeki yüzyılda gerekli olacak teknolojik yenilikleri öğrenmeleri eğitimin temel amaçları arasında yer alıyor. Ancak günümüzde bilim genç öğrenciler için ne yazık ki yeterince çekici ve tercih edilen bir meslek değil. Bunun nedenlerini; bilimsel düşünmenin, kuşkucu tavrın ve rasyonel davranışın toplumda yeterince yaygınlaşmaması, bilimsel çalışmaların ve bilim insanlarının sayıca az oluşu, sanayi ile yeterince işbirliğine gidilememesi, bilimsel çalışmalarla ilgili altyapı yetersizliği, bilim ve teknoloji üretmek yerine, transferinin tercih edilmesi ve yetişmiş bilim adamlarının istihdam sorunları, ekonomik boyut olarak sıralayabiliriz.
Türkiye’de ve dünyada bilimin ve bilim alanında çalışanların desteklenmesi açısından karşılaştırma yaptığınızda, ülkemiz açısından öne çıkan ilk üç önemli avantaj ve dezavantajı söyleyebilir misiniz?
İlk üç önemli avantaj arasında teknoparklara verilen desteğin artmasını gösterebiliriz. Teknoparklar sosyal olarak üniversite-sanayi iş birliğine, yenilikçi sınıfın çalışacağı bir ortam oluşturarak yüksek nitelikli istihdamın artmasına, ekonomik olarak teknoloji tabanlı girişimciliğe, yeni teknolojilerin geliştirilmesine, geliştirilen yeni ürünlerin ticarileştirilmesine yardımcı oluyor. Sanayi-Üniversite AR-GE işbirliklerinin hayata geçirilmesini sağlayacak, yenilikçi faaliyetleri (inovasyonu) teşvik edecek kamu finansman destek sistemlerinin faaliyete geçmeye başlaması da bir diğer avantaj. Yurtdışındaki donanımlı genç Türk bilim insanlarının yurda dönüşlerini sağlamaya yönelik teşvik programlarının başlatılmasını da avantaj olarak belirtebiliriz.
İlk üç önemli dezavantajı ise, fonlama platformlarının az olması, üniversiteler ve araştırma merkezlerinin sanayi ile işbirliğinin yeterli olmaması dolayısıyla ortaya çıkan bilginin sanayi ile birlikte yüksek teknolojik ve inovatif ürünlere dönüştürülememesi ve teknolojinin üretilmesi yerine teknoloji satın alma yolunun tercih edilmesi olarak sıralayabiliriz.
L’Oréal Türkiye’nin “Bilim Kadınları İçin” Programı’nı nasıl duydunuz? Burslar hakkında ne düşünüyorsunuz? Bu ödül çalışmalarınıza nasıl destek olacak? Araştırmanızı sürdürmenizde size ciddi bir açılım sağlayacak mı?
L’Oréal Türkiye’nin “Bilim Kadınları İçin” programını 2003 yılı yüksek lisans çalışmalarımdan bu yana ilgiyle hep özenerek ve bir gün desteklenmeyi umut ederek takip ettim. Ülkemizdeki genç bilim kadınlarının elde edebileceği en prestijli ve gurur verici ödüllerden biri olduğunun bilincindeyim ve ödüle layık görüldüğüm için oldukça mutlu ve gururluyum. Bu ödül, çalışmalarıma çok büyük destek vererek bu alandaki temel araştırma çalışmalarımın uygulamaya aktarılmasını sağlayacak. Sensör sistemleri ve bununla ilgili bilim dallarında Türkiye’nin bilim topluluğundaki yerini daha da kuvvetlendirecek ve uluslararası konumda söz sahipliğine katkıda bulunacak. Proje çalışmasının sonucunda bu alanda ülkemizi uluslararası bilim çevresinde daha rekabetçi duruma getirirken elde edilen bilgi ve beceriler, uygulamaya özgü bir sensör sisteminin geliştirildiği başka bir projeye aktarılabilecek. Böylece araştırma ve geliştirme aşamasında yeni fırsatlar doğuracak. Elde edilen sonuçlar uluslararası SCI’ya giren dergilerde yayınlanacak.