Dünyadaki pek çok ülke gibi biz de çok kritik bir dönemden geçiyoruz. İşin ehemmiyetini bir hekim, bir anestezist olarak inanın her an içinde ve yaşayarak hepinizden çok biliyorum.
Bu öyle bir savaş ki, kurala uymayan ‘ölüyor’, daha ötesi var mı, ‘ölüyor’ diyorum!
Biz Türkler’in olaylara genel yaklaşımı şu aşamada geçer: Olay olur- önce daha duyarlı bir kesimde bir isyan- sonra gitgide kabulleniş, görerek duyarak kanıksama, önemsememe dönemi ve her şeye aynen devam!
Misal kadın cinayetleri için önce isyan edenler etti, sonra her gün haberleri duya duya herkes kanıksadı, alıştı, önemsememeye başladı sonuç 5 yılda 1962 kadın cinayeti oldu ve bu mantıkla olmaya devam edecek.
Şu anki savaşımızda durum böyle giderse, insanlar uyarılara kulak asmaz ve bu kabulleniş, cehalet devam ederse ölü sayısı katlanarak devam edecek, istatistikler bunu açıkça gözümüze sokuyor.
Bizim gibi cahil toplumlarda, insanlara birşeyi anlatmak, kafalarındaki kapalı pencereyi açmak çok zordur. Düşünsenize haftalardır yaşlı insanlara, bize sözde örnek olacak, hayatı yaşayıp ununu eleyip eleğini asarken bize öğüt verecek insanlara yalvarıyoruz; onların anlayacağı her şekilde, bu hastalığın şakası yok, sizi öldürür, yakınlarınıza bulaştırıp hızla ülkeye yayılır diye, yok yok yok!
Devlet yasak koyup ihbar hatlarıyla eve tıkılana kadar, bir ekmek al desen dışarı çıkmayan yaşlıların hepsi parklarda bahçelerde…
Umreden dönüp sözde ruhunu temizlemiş Müslümanlar ‘ben hastaysam sen de ol’ diyerek görevini yapan polislere tükürüyor; diğer ülkelerdeki hekimler, bilim adamları aşı peşinde, biz firar eden hacıların; yurtdışından geldiğini saklayan hastaların peşindeyiz.
Sadece yaşlıları suçlamayalım, asker uğurlama terminal fotoğrafını görmüşsünüzdür, orada virüs taşıyan yüzlerce kişi, aynı otobüslerde yolculuk yapıp ülkenin her yanına dağılıp aynı koğuşlarda kalacak bunu nasıl göremiyorsunuz?
Dün hava güzel diye dışarda mangala çıkan onca insan, devlet mangalı da yasaklayana kadar bunu yapıyorsunuz, nasıl insanlarsınız siz ya, sizleri izledikçe sizin için her türlü riski göze alıp çalışan tüm sağlıkçılar adına ‘yazıklar olsun’ diyorum, içim yanıyor.
Bakın, herkes aynı anda hasta olursa hastanedeki solunum cihazları, ilaçlar yetmez, hastalığı tedaviyle yenebilecek olanlarınız da bu salak tek hücreliler yüzünden tedavi olamayacaksınız, nolur artık duyun sesimizi!
Biz sağlıkçılar evet bu savaşın askerleriyiz ve emin olun üstün bir çabayla çalışıyoruz, gönüllü olarak bile sahalardayız.
Ama işin hiç bilmediğiniz yönleri var: ‘Maske Dahil, Koruyucu Malzememiz Yok!!’
Savaşın ortasına silahsız, sipersiz, miğfersiz bırakılan askerler gibiyiz.
Şu an Covid pozitif hastalara müdahale ederken kullanılması gereken özel maskeler şöyle dursun, cerrahi maske, siper, eldiven, tek kullanımlık önlük bulamayan binlerce hekim var.
Hepimiz günlerdir firmalarla bağlantı kurup kendi malzemelerimizi almaya uğraşıyoruz, kriz fırsatçıları devrede bu işi de tabi ki kötüye kullanıyorlar; durumumuz inanın içler acısı.
Fotoğraflarda görüyorsunuz inanmayacaksınız ama ağlayarak yazıyorum; asetat kağıdına lastik geçirip siper, battal boy çöp poşetinden tek kullanımlık önlük yapıp kullanıyoruz, az da olsa korur umuduyla.
Sorarım sizlere bu revâ mıdır?
Günlerdir uyumayıp size nefes olmaya çalışan doktorlarınızı bu şartlar altında, bu tedbirsizlikle çalıştıran sevgili ülkem; vicdanınız rahat mı?
Tamam bizi düşünmüyorsunuz; biz ölürsek kaç bininizin tedavisi yapılamayacak; İtalya’daki son bize doğru geliyor bunu da mı görmüyorsunuz?
‘Hastalık genç nüfusu hasta etmiyor, sizin göreviniz, çalışın, yemininiz var’ diyorsunuz da, virüse fazla mâruz olan İran’da ölen gencecik meslektaşlarımızdan farklı bir son beklemiyor bizi de; bu yorumları yaparken hiç mi yüreğiniz sızlamıyor?
Bu ülkede onlarca hekim, görevi başında hasta yakınlarınca öldürüldü, binlerce sağlıkçı her gün darp edildi, ‘sağlıkta şiddet yasası çıkarılsın’ diye yıllardır çırpınıp sonuç alamazken, şu anda anlattığım şartlarda virüsün ortasına atılıp çalışıyorken devlet büyüğü erkânından aldığımız alkışların sizce bize bir anlamı var mıdır?
Sevgili halkımız bizi alkışlayan elleriniz gerçekten dert görmesin de; sizin alkışladığınız saatlerde karantina hastanesine hasta yakınını almadı diye bıçaklanan görevlileri; acile gereksiz gelen hastaya virüs kaparsın uyarısında bulunduğu için darpedilen hekimleri, hemşireleri duydunuz mu?
Hekim olmaktan gurur duyduğum, ülkenin doğusu batısı demeden çok severek mesleğimi icrâ ettiğim bu ülkede ilk defa kendimi çok yorgun ve endişeli hissediyorum.
Yaptığımız savaş gerçekten virüsten çok ‘cehaletle’ ve kurallara uymayıp, evinde oturmayan bu cahillerin virüsten çok daha korkunç olduğunu ne yazık ki sevdiklerinizi kaybederken siz de göreceksiniz.
Sokağa çıkma yasağı gelmeden bu savaşı yenebileceğimizi düşünmüyorum. Hepinize, sağlık-şifa, vicdan, duyarlılık ve toplumsal bilinç; tüm sağlıkçılara da bu zorlu savaşta kolaylıklar diliyorum.