Aşık Veysel Müzesi’ni ziyaret etmek için yollara düştüğümde aslında Cumhuriyet‘in ilk yıllarında bir Anadolu köyünde yaşamın nasıl olduğunu hayal etmeye başlamıştım bile. Nüfusun büyük bir bölümü köylerde yaşıyor o zamanlar. Savaştan yeni çıkmış, fakat Atatürk’ten aldığı güçle kendine olan güveni tazelenmiş, mücadeleci bir millet, Atatürk ilke ve inkılaplarının yerleşmekte olduğu, çağdaş toplum olma yolunda samimi çabaların olduğu özel bir dönemden geçiyor. Kendi kültürümüzle batı kültürünü harmanlayıp, modern çağ toplumlarına ulaşma çabası içinde herkes taşın altına elini koymuş, canla başla çalışıyor.

 

Hayatta öğrenmek her zaman bir şekilde oluyor da, ben yaptığım gezilerle tamamlanıyorum. Her seyahat insanın kendine yolculuğu çünkü. İçgüdülerimizde böyle aslında, kendinize kulak verin fark edeceksiniz. Hadi o zaman yolculuk başlasın. Dilimde Sivas‘ın yollarına, çıkayım dağlarına, bırak ben beni vuram, ölüm gitmez zoruma türküsü, Şarkışla’ya doğru yol alıyorum. Asıl istikamet Aşık Veysel’in köyü Sivrialan.

Aşık Veysel Müzesi’nin minyatürü Şarkışla’da olacak

Sivas merkezden yaklaşık 2 saat uzaklıktaki Şarkışla’ya varır varmaz, hemen Aşık Veysel Müzesi’nin nerede olduğunu soruyoruz. Tarifle gidip müzenin önünde duruyoruz. Bir de bakıyoruz ki, minyatür Aşık Veysel Müzesi’ne gelmişiz. Bu yeni proje imiş. Meğer Şarkışla ile Sivrialan Köyü arası bayağı mesafe varmış. Bu nedenle kentin yöneticileri düşünmüşler taşınmışlar Aşık Veysel’i daha çok kişiye nasıl anlatırız fikrinden hareketle, tabiki Şarkışla’ya gelip de üşenip Sivrialan Köyü’ne gitmek istemeyenler için, yeni bir proje geliştirmişler.

Şarkışla’ya Aşık Veysel için minyatür bir müze yapmaya karar vermişler. Vermesine ancak, bu müze için hala samimi çabalar devam ediyor. Henüz bu minyatür müze açılmamış, yeri belirlenmiş, hızla açılması için çalışmalar devam ediyor. İşte bizim Aşık Veysel Müzesi diye tarifle geldiğimiz yer, meğer henüz yapım aşamasında olan meşhur Aşık Veysel minyatür müzesiymiş. Aldığım bu güzel haberlerle içim açılıyor ve mutlu mesut tekrar yola çıkıyoruz.

Aşık Veysel‘in Sivrialan Köyü’ndeki müze evine ulaşmak için uzun ince bir yol gidiyoruz, dağları tepeleri aşıyoruz. Kıvrım kıvrım kıvrılarak öyle böyle değil, köye ulaşmak için tam tamına 30 kilometre yol alıyoruz.  Üstelik geçtiğimiz köylerin çoğunun yolları asfalt. Sivrialan Köyü‘ne ulaşmak için yamaçlarından geçtiğimiz köylerin girişlerinde Atatürk resimleri karşılıyor bizleri. Yol boyunca sıra sıra serviler, kavaklar, kuşburnu ağaçları dikkatimi çekiyor. Kimi zaman yolumuzu kaybediyoruz, farketmiyorum. Çünkü, köylerin tertemiz havası, eşsiz doğası beni benden alıyor.

Hayallare dalmışken bir de bakıyorum, aracımız durmuş yol soruyor. Gemelek Köyü‘nden mali müşavir olduğunu ve Ankara‘da yaşadığını öğrendiğimiz Muharrem Soydemir’le tanışıyoruz, Aşık Veysel Müzesi’ne giderken kaybolduğumuzu söyleyip, yol tarifi istiyoruz. Soydemir, yol tarifini bir güzel yapıyor, ardından  baba dostu olduğunu söylediği Sivrialan Köyü Muhtarı Mustafa Özdamar’a selamını göndermeden de edemiyor.  Allah’ın selamını da yanımıza alıp yeniden yollara düşüyoruz. Doğanın sesi belki de sessizliğiyle huzur buluyoruz.

Aşık Veysel Müzesi Sivrialan Köyü’nde

Sonunda ince uzun yol bizi artık Sivrialan Köyü’ne götürüyor. Bembeyaz bir evin önünde duruyoruz. Köy çeşmesinden suyumuzu içiyoruz. Mihmandarım Emre Bey, Aşık Veysel Müzesi‘nin nerede olduğunu öğrenmeye çalışırken, ben çevreyi inceliyorum. Sivrialan Köyü Ortaokulu dikkatimi çekiyor. Köy ortaokulu aynı zamanda kooperatif binası olarak kullanılmış olmalı. Üzerinde yazan Atatürk’ün sözü beni başka diyarlara götürüyor. “Muhakkak surette birleşmede guvvet vardır. Kooperatif yapmak maddi ve manevi guvvetleri zena ve maharetleri birleştirmektir. (K. Atatürk)

Önünde durduğumuz bembeyaz evin Aşık Veysel’in müze evi  olduğunu öğrenen mihmandarım, evin etrafında dolanıp kapının üzerinde asılı duran telefon numarasını arıyor. Kısa bir süre sonra müze sorumlusu, 65 yaşında olduğunu öğrendiğimiz, Mustafa Güleryüz çıkageliyor. Güleryüz’ün babası Aşık Veysel’in arkadaşıymış.  Sizin anlayacağınız yine çok şanslıyım. Aşık Veysel‘i yakınen tanıyan müze sorumlumuzun anlatımından dinleme fırsatı yakalamışım.

Sağlığında ismi duyulunca kırk vilayeti ve köy enstitülerini gezen Aşık Veysel, “Ben zaten gözlerimden mahrumum. Bütün hislerim kulaklarımda… Şehirdeki gürültüler kulağımı kapatıyor…” diyip köyüne, evine dönmüş. Köyünde şimdi müze olan bu evde hayata gözlerini yummuş Aşık Veysel diyor ve başlıyor bize bilgi vermeye Mustafa Güleryüz.

Aşık Veysel Müzesi uluslararası nitelikte

Ceketi, gömleği, şapkasından tutunda, yatağına, yastığına, battaniyesine, radyosuna, çektiği tespihlerden, bir zamanlar çaldırıp bulduğu cüzdanına, piposundan gözünün ışığı gibi baktığı sazına varana kadar birçok eşyası şimdilerde, Aşık Veysel’in yaşadığı Sivrialan Köyü’ndeki müzeye dönüştürülen evinde, balmumundan yapılmış heykeli ile birlikte sergileniyor.

1982 yılından beri Aşık Veysel Müzesi‘ne dönüşen ev, Sivas Müze Müdürlüğü’nün proje ortağı İsveç’in başkenti Stockholm’de bulunan Synskadades Müzesi ile ortak yürüttüğü AB Müzeler Arası Kültür İttifakı Projesi’yle 2012 yılında uluslararası niteliklere kavuşmuş. Dünyaca ünlü halk ozanımızın  aile fotoğraflarının da sergilendiği müzeyi gezenlere, Aşık Veysel’in türküleri eşlik ediyor. Hatta zaman zaman Aşık Veysel’in türküleri, hoparlörlerle müze dışına da veriliyor.

Aşık Veysel Müzesi’nde Bir Karanlık Oda

Duvarların dili olsa da konuşsa, bize Aşık Veysel’in anılarını anlatsa diye içimden geçirerek müzeyi baştan sona geziyorum. Eski ve yeni olmak üzere iki yapıdan oluşan müzede, eski yapıdan yeni yapıya karanlık bir odadan geçiliyor. Veysel’in karanlık dünyasından geçip, çeşitli eserlerinin, sözlerinin yer aldığı modern yapıya ulaştığınızda pekçok sanatçımızın kendisiyle ilgili dünya görüşlerini okuduğunuzda, onun hayal dünyasının renk tonlarına tanık olacak, şaşıracaksınız.

Müze ev ile ek yeni bina arasında bağlantıyı sağlayan ve “Karanlık Oda” adı verilen bölümde görme engelliler için Braille Alfabesi’yle yazılan “Uzun İnce Bir Yoldayım” sözü yer alırken, diğer ziyaretçiler için ise karanlıkta 2-3 saniye, enstalasyon sanatı ile yaratılmış Aşık Veysel heykeli beliriyor. Sizin anlayacağınız müzede görme engelli ziyaretçiler için de her türlü ayrıntı düşünülmüş. Müzeyi gezen ziyaretçiler Aşık Veysel’in bir televizyon kanalıyla yaptığı röportajı kendi sesinden dinleyebilirken, bir yandan da İngilizce alt yazılı ve işitme engelliler için özel hazırlanan belgeseli izleyebiliyorlar. Üstelik bu özel belgeselin bir kopyası da proje ortağı Stockholm’de bulunan Synskadades Müzesi’nde de gösterime sunuluyormuş.

Aşık Veysel Müzesi’nde bulduğum yaşam sevincim

Buraya kadar her şey çok güzel, Anadolu’nun bu güzelim köyünde gezdiğim uluslararası nitelikteki müzemizle gurur duyuyorum, lakin neydi beni bu müzeye getiren arayışım diye de düşünmeden edemiyorum.  Yazımın başında da ifade ettiğim gibi mekan bahanem, benim  yolculuğum kendime. Aslında Veysel’in apaydınlık dünyasından kendime ışık tutuyordum.

Sohbetinin tadına doyum olmayan Anadolu insanının sesi olmuş Veysel, bana insanlığımı yeniden hatırlatmıştı. Huzur kaplamıştı içimi, yüzümde sebepsiz bir gülümseme peydah olmuş, ruhumu umut bulutu kaplamıştı. Doğanın güzelliğini eşsiz dörtlüklerle anlatan Veysel’i düşündükçe, yaşadıkça, hissettikçe, buram buram  Anadolu toprağının dayanılmaz kokusunu hisseder olmuştum.

Karanlık dünyada bile kaderine boyun eğmeyen Veysel’in, içindeki güçlü ışığı yolumu aydınlatmaya başlamıştı.  Yaşama sevincimi tazelememe vesile olmuştu.  İşte Anadolu’yu bu yüzden çok seviyorum. Çünkü Anadolu’nun değerlerini gideceğimiz yönü belirleyen pusulalar olarak görüyorum. Farkındalığımızın artması dileğiyle, beni özleyin…

©2025 Anadolu Gezi Rehberi

veya

Kullanıcı Bilgileriniz İle Oturum Açın

veya    

Bilgilerinizi Unuttunuzmu?

veya

Create Account